Black Friday Alışverişleri Üzerine Konuşmamız Gerekenler
Kara Cuma, Efsane Cuma, Süper Cuma, Para Cuma. Black Friday, Türkçeye farklı şekillerde çevriliyor; ancak ifade ettiği şeyler tüm dünyada aynı: indirimler, kampanyalar ve tüketim çılgınlığı.
Black Friday, Şükran Günü’nden sonra gelen ilk cumaya işaret etse de tüm dünyayı kasıp kavuran bu alışveriş furyası yalnızca tek bir güne özel değil. İndirimler cumayı takip eden hafta sonu ve Cyber Monday olarak adlandırılan pazartesi günü de devam ediyor. Adobe Analytics verilerine göre Amerika Birleşik Devletleri’nde Şükran Günü ve Cyber Monday arasındaki günlerde yapılan harcamalar 2019 yılında 28 milyar dolarken bu sayı 2020 yılında 34 milyar dolara ulaştı -üstelik bahsi geçen veriler yalnızca online alışverişe işaret ediyor. Yüz yüze yapılan alışverişlerden elde edilen geliri de hesaba katarsak Black Friday harcamaları akıl almaz miktarlara ulaşıyor. Türkiye’de ise 2012 yılından itibaren bir alışveriş ritüeli halini alan Black Friday 2019 yılında bir önceki yıla göre %36 artış göstererek 4,7 milyar liralık kredi kartı harcamalarını beraberinde getirdi.
Size istatistikler sunmaya devam edebiliriz; ancak Black Friday’in oyuncaktan tutun kozmetiğe kadar birçok sektörde yarattığı finansal etkiyi muhtemelen tahmin ediyorsunuzdur. Bunun yerine tüm tüketicileri daha yakından ilgilendiren konulara değinmek istiyoruz: tüketim çılgınlığının gezegene olan etkileri, ortaya çıkış sebepleri ve akıllıca alışveriş yapabilmek için dikkat etmemiz gereken noktalar.
Tüketim Çılgınlığının Dünyaya Etkisi
2020 yılında Black Friday için yapılan online alışverişler, bir önceki yıla kıyasla %21,6 oranında artış gösterdi. ABD’de 20 milyon tüketici arasında düzenlenen bir ankete katılanların %56’sı ise bu yılki alışverişlerini online olarak gerçekleştireceğini söyledi. Online alışverişin özellikle küresel bir salgından sonra yeni tüketim normu haline geldiğini düşündüğümüzde bu veriler hiç şaşırtıcı değil. Online alışveriş Şubat 2020’de toplam tüketimin %18,9’unu oluştururken bu oran salgının doruk noktasına ulaştığı Nisan ayında %30’ları buldu.
Elbette bu durum tüketiciler için çok büyük kolaylık anlamına geliyor. Özellikle Black Friday gibi dükkanların önünde uzun kuyrukların oluştuğu zamanlarda evinizin konforunu terk etmeden tek bir tuşla alışveriş yapabilmek oldukça çekici. Fakat birçoğumuzun unuttuğu önemli bir nokta var: online alışveriş, yüz yüze yapılan alışverişten iki kat fazla sera gazı salınımına sebep oluyor. Üstelik siparişinizin ertesi gün kapınızda olacağı garantisi veren şirketlerin lojistik sektöründe oluşturduğu devasa trafik, yavaş ulaşan kargolara kıyasla daha fazla karbon salınımı demek.
Black Friday’in iklim üzerindeki olumsuz etkisini aynı zamanda satılan ürünler üzerinden de değerlendirmemiz gerekiyor. Elektronik aletler, 2020 yılındaki Black Friday alışverişlerinde en çok satılan ikinci ürün kategorisini oluşturuyordu. Ancak araştırmalara göre kullanılmayan elektronik aletlerin yalnızca %20’si geri dönüştürülüyor. Geri dönüştürülmeyen elektronik atıklar -diğer bir deyişle e-waste- cıva, kurşun ve lityum gibi hem insan sağlığına hem de çevreye zararlı toksinler taşıyor. Tüketicilerin Black Friday esnasında yoğun ilgi gösterdiği diğer bir kategori ise fast-fashion, yani hazır giyim ürünleri. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli, hazır giyim endüstrisinin, her yıl atmosfere salınan sera gazının %10’undan sorumlu olduğunu duyurdu. Üstelik ABD’deki Tekstil Geri Dönüşüm Konseyi’nin araştırmalarına göre bir insan her yıl ortalama 30 kilo kıyafeti çöpe atıyor. Dolayısıyla Black Friday günlerindeki alışveriş tufanına yakalanmadan önce bir kez daha düşünmeliyiz.
Neden Alışveriş Yapmak İstiyoruz?
Cevabı çok basit, değil mi? Belki ihtiyaçlarımızı karşılamamız gerekiyordur, belki de kendimizi şımartmak istiyoruzdur. Ancak daha sağlıklı tüketim alışkanlıkları edinebilmek için işin sosyal ve felsefi boyutunu biraz irdelememiz gerekiyor.
Materyalizmin tüketim alışkanlıkları üzerindeki etkisini ele alan bu makalede de bahsedildiği gibi kişisel ve sosyal kimliklerimizi dışarı yansıtmak için kıyafetlerden, ayakkabılardan ve kullandığımız telefondan tutun duvara astığımız tablolara ve yediğimiz yemeğe kadar birçok eşya ve maddi ürün kullanıyoruz. Bu bağlamda materyalizmi üç çerçevede ele alabiliriz. Birinci çerçeveyi oluşturan şey hepimizin içgüdüsel ya da sosyo-biyolojik olarak mal edinme güdüsüne ve mülkiyet duygusuna sahip olması. İkinci çerçeve, sahip olduğumuz eşyaların bize ifade ettiği psikolojik anlamlar ve işlevleri ile ilgili. Üçüncü çerçeve ise maddi malları toplumda inşa edilen kimliklerin sembolü olarak görmemiz. Bu üç materyalist çerçeveden de anlayabileceğiniz gibi tüketim alışkanlıklarımız her zaman mantıklı kararlara dayanmıyor -aksine, duygular, estetik ve eğlence gibi öznel değerler neyi ve neden satın aldığımızı etkiliyor.
Sosyal tüketimi bizzat kendi yaşadığı bir olay üzerinden ele alan ve literatüre kendi adını verdiği bir kavram kazandıran filozof Denis Diderot, neden alışveriş yaptığımız sorusuna ilginç bir cevap veriyor. Diderot, kendisine kırmızı, şık bir sabahlık satın aldıktan sonra sahip olduğu eşyaların yeni sabahlığının zarafetine hiç yakışmadığını fark eder. Böylelikle eski eşyalarını yavaş yavaş atmaya, yerine şık ve estetik mobilyalar almaya başlar. Ancak öyle bir alışveriş girdabına kapılır ki kendini finansal iflasın eşiğinde bulur. Yaşadıklarını anlattığı “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” adlı yazısında şu sözlere yer verir: “Eski sabahlığımın sahibi bendim. Yeni sabahlığımın ise kölesi haline geldim.” İşte, Diderot etkisine göre, satın aldığımız her eşya, bulunduğu yerdeki diğer nesnelerle uyum sağlamaz. Bu uyumu yakalamak için bizden eski eşyalarımızı yenileriyle değiştirmemiz istenir. Örneğin modaya veya tarzımıza uymayan kıyafetler giymek istemeyiz; veya ihtiyacımız olmasa bile yeni elbisemize yakışacak aksesuarlar satın almayı arzularız. Şirketler, uyum arayışımıza hitap edecek şekilde ürünlerini setler halinde satar. Özellikle Black Friday sırasında dürtüsel alışveriş eğilimlerinin artmasıyla tüketiciler bütçelerini aşabiliyor veya ihtiyacı olmayan ürünler almaya meyilli oluyor.
Ancak tüketim çılgınlığı, bazı durumlarda finansal hasarın yanı sıra duygusal hasara da yol açabiliyor. Materyalizmin hayattan alınan zevki azalttığı, depresyon ve anksiyete seviyelerini ise yükselttiğine dair çeşitli bulgular var. Maddi eşyalara sahip olmanın sağladığı kısa süreli tatmin, uzun vadede negatif sonuçlar doğuruyor. Bu yüzden dikkat etmemiz gereken bazı hususlar var.
Ne Yapabiliriz?
Genel olarak hayatın her alanında haz odaklı hareket ettiğimiz için tüketim arayışında olmak çok garipsenecek bir tutum değil. Nitekim, yalnızca ihtiyacımız olan ürünlere odaklanıp alışverişi bir “iş” olarak görmek mantıklı olduğu kadar sıkıcı bir hal de alabilir. Üstelik Black Friday gibi bütçe dostu indirimlerin söz konusu olduğu zamanlarda alışveriş yapmak. Burada anahtar nokta tüketim çılgınlığından sıyrılıp -Diderot gibi ağır finans kayıplara uğramamak için- doğru dengeyi yakalayabilmekte yatıyor.
Peki neler yapabiliriz? Öncelikle yukarıda da bahsettiğimiz gibi neyi ne için satın almak istediğinize karar verin ve bir alışveriş listesi çıkarın. Her zaman sahip olmak istediğiniz o muhteşem ayakkabıları hazır indirimdeyken satın almanız oldukça mantıklı bir hareket olacak ve sizi tatmin edecektir. Ancak hiç ihtiyacınız olmamasına rağmen sırf o ayakkabılarla aynı renk diye pahalı bir çantayı da sepete eklemeden önce bir kez daha düşünün.
Olumlu alışveriş deneyimine sahip Black Friday tüketicileri, indirim zamanında da düzenli olarak satın aldıkları ürünlere benzer ürünlerin alışverişini yapıyor. Yani aylık alışveriş listenizi de ihmal etmeyin ve ihtiyaç duyduğunuz ürünlere odaklanın.
Kendinize Yatırım Yapın
20. yüzyılın en başarılı yatırımcılarından biri olan Warren Buffett “Bir yatırım türü var ki diğer tüm yatırımların önüne geçiyor: kendine yatırım yapmak. Bunu kimse sizden alamaz,” diyor. Topluluk önünde konuşma derslerine harcadığı 100 doların hayatını değiştirdiğini söyleyen Buffett, daha iyi iletişim kurma yetisi kazanarak potansiyelinizi muazzam derecede arttırabileceğiniz görüşünde.
Eğer siz de bu Black Friday’de tüketim çılgınlığından sıyrılıp geleceğinize ve kendinize yatırım yapmayı düşünüyorsanız Cambly sizin için en doğru platform.
Cambly, ana dili İngilizce olan eğitmenlerden oluşan ve özenle seçtiği eğitim kadrosuyla bire bir dil dersi imkanı sunuyor. Tüm İngilizce ihtiyaçlarınıza yönelik eğitmenler ve ders programları bulabileceğiniz Cambly’de evinizin rahatından, dilediğiniz zaman ders yapmanız, dünyanın dört yanından eğitmenlerle tanışarak hem İngilizcenize hem genel kültürünüze yatırım yapmanız ve bu sırada yeni insanlarla tanışıp muhabbet etmeniz mümkün! Aklınıza takılan tüm sorular için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Cambly’de yapay zeka destekli öğrenme asistanı Cambly AI ile ücretsiz ve sınırsız İngilizce pratiği yapabilir, iş İngilizcesi, sık kullanılan deyimler, İngilizce iş görüşmeleri için öneriler gibi pek çok konuda e-kitaplara sahip olabilir, YouTube canlı derslerine katılabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey Cambly hesabı oluşturmak!