Cambly Bol Anlamlı Kelimeler Serisi 5: BREAK
Bol anlamlı fiiller serimizin 5. fiili ile karşınızdayız. Kelimelerin farklı anlamlarına ve kullanımlarına hakim olmanıza ve bildiğiniz kelimeleri günlük konuşmanızda çok farklı anlamlarda kullanmanıza yardımcı olacağını düşündüğümüz bu serinin dördüncü kelimesi:
BREAK!
Kelimenin en basit anlamıyla “damage and separate into pieces” olarak tanımlanan break fiili, Türkçe’deki kırmak fiiline karşılık gelmektedir.
I accidentally dropped the glass and it broke. (Yanlışlıkla bardağı düşürdüm ve bardak kırıldı.)
Burada sözü geçen kırılma işlemi yanlışlıkla olabileceği gibi kasıtlı olarak da yapılabilir. Örneğin, elinizdeki bir çikolatayı çocuklara bölüştürmek istediğinizde:
I broke the chocolate into three pieces. (Çikolatayı üçe kırdım.)
- Break something: stop functioning (bozmak, çalışmayı bırakmak)
Örneğin, yazıcınız sürekli hata veriyor ya da açılmıyorsa şu şekilde ifade edebilirsiniz:
The printer is broken. (Yazıcı bozuldu.)
I broke the TV remote. We need to buy a new one. (Televizyon kumandasını bozdum. Yenisini almamız gerek.)

Bu gibi kalıplarda break kelimesi çiğnemek anlamında kullanılır. Yasaya, verdiğiniz bir söze ya da kurallara karşı geldiğiniz durumlarda break’i bu anlamda kullanabilirsiniz:
If the speed limit is 70 km/h and you are driving at 90 km/h, you are breaking the law. (Hız limiti saatte 70 km iken saatte 90 km hızla araba sürüyorsan, yasayı çiğniyorsun demektir.)
In soccer, touching the ball with your hands is breaking the rules. (Futbolda topa elle dokunmak kuralları çiğnemektir.)
Break: stop for a short time (ara vermek/kısa süreliğine aktiviteyi durdurmak)
Let’s break for lunch. / Let’s take a break. (Öğle arası verelim. / Ara verelim.)
A coffee break/bathroom break/lunch break/ smoking break
- Break: interrupt and/or stop permanently (kesmek, durdurmak)
- Break a habit: stop doing that habit (Bir alışkanlığı bırakmak)
If I want to become healthier, I need to break the habit of eating junk food. (stop doing a habit) (Daha sağlıklı olmak istiyorsam abur cubur yeme alışkanlığımı bırakmalıyım.)
I was quiet in the meeting until Sarah broke the silence. (Interrupt the silence) (Sarah sessizliği bozana kadar toplantıda sessizdim.)
- Break: weaken, hurt, destroy something not physical (kırmak, üzmek)
- Break someone’s heart: hurt someone’s feelings, hurt emotionally. (Birinin hislerini incitmek)
Şarkı sözleri ile hatırlamak isterseniz 🙂 ;
- Break someone’s spirit: destroy someone’s confidence and self-esteem (cesaretini kırmak)
- Break power: weaken and destroy the power of something (Bir şeyin gücünü azaltmak)
Break kelimesi, söz konusu haberler olduğunda bir şeyleri açığa çıkarmak anlamında kullanılır.
Break news: reveal it, make it known (haber vermek, haberleri aktarmak)
- The scandal broke! The scandal was made known publicly. (Skandal ortaya çıktı.)
- Breaking news: very recently known news (flaş haber)

- Break the news to somebody: inform them of bad news (birine kötü haberi vermek)
My neighbor’s dog was hit by a car. I need to go break the news to my neighbor that unfortunately their dog is injured. (Komşumun köpeğine araba çarptı. Ne yazık ki köpeğinin yaralandığı haberini komşuma vermem gerek.)
- Break free from something: escape it (Kurtulmak.)
Buradan bu ünlü Queen şarkısına selam olsun!
I want to break free
I want to break free
I want to break free from your lies
You’re so self-satisfied I don’t need you
I’ve got to break free
God knows I want to break free.
Kurtulmak istiyorum
Kurtulmak istiyorum
Yalanlarından kurtulmak istiyorum
Sen kendinden oldukça memnunsun, sana ihtiyacım yok
Kurtulup özgür olmak zorundayım
Tanrı biliyor , tanrı biliyor kurtulmak zorundayım
- The break of dawn/day, daybreak: the early beginning of the day (şafak vakti, gun doğumu)
It’s a long drive, so we’ll have to leave at the break of dawn if we want to get there on time. (Yolumuz uzun. Vaktinde varmak istiyorsak şafak vakti yola çıkmalıyız.)
Break: separation in relationships (ayrılmak(ilişkilerde))
- Break up: end a romantic relationship (Ayrılmak)
Jon and his girlfriend broke up last week. (Jon ve kız arkadaşı geçen hafta ayrıldılar.)

Be on a break: pause, take a step back from relationship (ara vermek)
Friends’den bu sahneyi hatırlayanlar el kaldırsın!

- Make a clean break: a complete separation so you can start fresh (yeni bir başlangıç yapmak)
You move to a new place so that you can make a clean break from your past. (Yeni bir yere taşınmalısın, böylece geçmişinden kurtulup yeni bir başlangıç yapabilirsin.)
Expressions with break
- Voice break: voice changes tone (sesin değişmesi)
When someone is speaking of a recent tragedy that affected them personally, their voice might break. (Biri, yakın zamanda kendilerini de etkileyen trajik bir olaydan bahsederken kişinin sesi değişebilir.)
- Break a bill: to give smaller bills or coins for (a large bill) (para bozmak)
Can you break a $20? (Can you exchange it for smaller bills?) (20 dolar bozabilir misin?)
- A big break: an informal way to talk about sudden opportunity/ a quick success (talih, şansı yüzüne gülmek)
My friend is an actress who’s only had minor parts for years. She got a big break and she was given the leading role in her latest movie. (Arkadaşım yıllardır küçük rollerde oynayan bir aktris. Son filminde şans yüzüne güldü ve başrolü aldı.)
Phrasal words with “break”
-
A machine breaks down: stops functioning (bozulmak)
My car broke down on the highway and I had to get it towed. (Otobanda arabam bozuldu ve arabamı çektirmek zorunda kaldım.)
A person breaks down: sudden failure of mental/emotional health (ruhen yıkılmak, kendini kaybetmek)
A new mom of triplets might get so stressed by all the responsibilities that she might have a breakdown. (Yeni anne olmuş biri sorumluluklarından dolayı o kadar strese girebilir ki bir noktada kendini kaybedebilir.)
- breakthrough: make an advance, get past an obstacle (atılım, buluş)
Scientists can make a breakthrough in developing new technology. (Bilim adamları yeni teknolojiler geliştirmede atılım yapabilirler/çığır açabilirler.)
- Break-in/into: illegally enter a place with force (zorla girmek)
The robber broke into the building to steal the bikes in the backyards. Hırsız arka bahçedeki bisikletleri çalmak için binaya zorla girdi.)
Idioms with “break”
- Break the bank: be super expensive (çok pahalı olmak)
I’m looking for a phone that’s reliable but won’t break the bank. (Güvenilir ama çok pahalı olmayan bir telefon arıyorum.)
- break rank(s): do something different than others in the groups (saf değiştirmek, sırayı bozmak, sıradan ayrılmak)
All my family is engineers. I’m breaking rank and will be a painter. (Ailemdeki herkes mühendis. Sıradan ayrılıyorum ve bir ressam olacağım.)
- Give someone a break: be flexible, and not strict (şans tanımak)
The teacher gave him a break and allowed him to turn the paper in late due to his family issues. (Öğretmen ona bir şans tanıdı ve aile sorunların dolayı ödevini geç teslim etmesine izin verdi.)
- Gimme a break!: Stop annoying me! That’s ridiculous! I don’t believe it! (Düş yakamdan! Hadi canım! Yok daha neler!)
A machine breaks down: stops functioning (bozulmak)
