L ile Başlayan Phrasal Verbler (Deyimsel Fiiller)
Harfler göre phrasal verbleri incelediğimiz seride L harfine gelmiş bulunuyoruz! Serimizin önceki yazılarına henüz bakmadıysanız onlara da muhakkak zaman ayırmanızı tavsiye ederiz. Kısaca bahsetmek gerekirse, phrasal verbler veya Türkçe adıyla deyimsel fiiller, bir fiilin edat veya zarf gibi farklı kelime türleriyle birleşerek oluşturduğu değişik anlamlı öbeklerdir. Kafanız karıştıysa endişelenmeyin. Birazdan farklı anlamları ve cümle içinde kullanımlarıyla örneklere baktığımızda daha iyi oturacaktır. Hazırsanız başlayalım!
Lash out
- Suddenly attack or criticize someone violently / Aniden birine saldırmak veya sertçe eleştirmek
Something upset him at work, but he lashed out on me. / İşte bir şeyler canını sıkmış, ama bana çıkıştı.
Laugh off
- Treat something as insignificant by laughing at it or not caring / Ciddiye almamak, bir şeyi gülerek veya önemsemeden geçiştirmek
The singer laughed the rumors off. / Şarkıcı dedikodulara gülüp geçti.
Lay down
- Raising a car to be able to do mechanical work / Tamir işleri için bir arabayı yükseğe kaldırmak
Lay out
- Arrange, spread / Düzenlemek, dizmek, sermek
Lead to
- Raising a car to be able to do mechanical work / Tamir işleri için bir arabayı yükseğe kaldırmak
Leave out
- Exclude, not mention / Dışarıda bırakmak, bahsetmemek
- Arrange, spread / Düzenlemek, dizmek, sermek
Lead to
- Raising a car to be able to do mechanical work / Tamir işleri için bir arabayı yükseğe kaldırmak
Leave out
- Exclude, not mention / Dışarıda bırakmak, bahsetmemek
- Exclude, not mention / Dışarıda bırakmak, bahsetmemek
Please leave me out of your personal issues. / Lütfen beni kişisel meselelerine karıştırma.
They left my name out of our group project! / Grup projemize adımı yazmamışlar!
Let go (of)
- Allow someone or something to escape, be free / Birinin kaçmasına, özgür olmasına izin vermek
The criminal didn’t let the hostages go. / Suçlu rehinelerin gitmesine izin vermedi.
- Stop thinking about something, or feeling something / Bir şey hakkında düşünmeyi veya bir hissi bırakmak, aşmak
It’s been 3 years, you should let go of the past. / 3 yıl oldu, geçmişi aşmalısın.
- To be more relaxed and enjoy yourself / Rahatlamak, kendini bırakmak
Why are you so tense? Let go a little. / Neden bu kadar gerginsin? Biraz rahatla.
Let (someone) in
- Allow to go inside / İçeri girmesine izin vermek
I rang the bell and waited but she didn’t let me in. / Zili çaldım ve bekledim ama o beni içeri almadı.
Let (someone/sth) out
- Allow to go out / Dışarı çıkmasına izin vermek, salmak
Who let the dogs out? / Köpekleri kim dışarı saldı?
- Release / (Dışarı) bırakmak, vermek
Let out a big breath and relax. / Derin bir nefes ver ve rahatla.
Let (someone) down
- Disappoint / Hayal kırıklığına uğratmak
I am afraid of failing, I feel like I will let my parents down. / Başarısız olmaktan korkuyorum, ebeveynlerimi hayal kırıklığına uğratacakmışım gibi hissediyorum.
Light up
- Illuminate / Aydınlanmak, ışıklanmak
My screen just lit up, I have a notification. / Ekranımın ışığı yandı, bildirim gelmiş.
Her face lights up whenever she sees her crush. / Ne zaman hoşlandığı kişiyi görse yüzü aydınlanıyor.
- Set on fire (candle, cigarette, etc.) / Yakmak (mum, sigara vb.)
She lit up her cigarette with a match. / Bir kibritle sigarasını yaktı.
Live through
- Experience something and survive / Bir şeyi deneyimlemek ve sağ kalmak
You don’t know the pain I lived through. / Yaşadığım acıları bilmiyorsun.
Live up to
- To be as good as something, match something / Bir şeyi karşılamak, bir şeye yetişmek, uymak
The movie didn’t live up to my expectations. / Film beklentilerimi karşılamadı.
It’s impossible to live up to her standards. / Onun standartlarına uymak imkansız.
Look after
- Take care of / Bakmak, bakımını üstlenmek
I’m going to the market, can you look after your sister? / Markete gidiyorum, kardeşine bakabilir misin?
Look back on
- Remember something in the past / Geçmişteki bir şeyi hatırlamak, düşünmek
Looking back on those days, I was so lonely. / O günleri düşününce, çok yalnızmışım.
Look down on
- Consider as inferior / Küçük görmek
Society looks down on college dropouts, they are not respected as much as people with a university degree. / Toplum üniversiteyi bırakanları küçük görüyor, onlara üniversite mezunları kadar saygı duymuyor.
Look for
- Search, try to find / Aramak, bulmaya çalışmak
I was looking for my glasses when I noticed I was wearing them. / Gözlüğümü ararken gözümde olduğunu fark ettim.
Look forward to
- To be excited for something in the future / Gelecekteki bir şey için heyecanlanmak
I’m looking forward to seeing you next week. / Gelecek hafta seni görmeyi dört gözle bekliyorum.
Look into
- Investigate / Bir şeyi araştırmak
We are sorry to hear your problem, we will look into it and call you back. / Yaşadığınız sorun için üzgünüz, araştırıp sizi geri arayacağız.
Look out (for)
- Be careful, take notice (of something) / Dikkatli olmak, (bir şeyin) farkında olmak
Look out! A car is coming! / Dikkat et! Araba geliyor!
Look out for wolves in sheep’s clothing. / Kuzu görünümlü kurtlara dikkat edin.
Look over
- Check, examine / Kontrol etmek, incelemek
I looked over your essay, it has no issues. / Yazına göz attım, hiçbir sorunu yok.
Look up
- Search about something and find information / Bir şeyi araştırmak, internetten veya bir bilgi kaynağından bir şeye bakmak
Can you look up what “careful” means in Turkish? / “Careful” kelimesinin Türkçesine bakabilir misin?
Look up to
- Respect, see as role model / Saygı duymak, rol model olarak görmek
She was such a bright student, the younger children looked up to her. / Çok parlak bir öğrenciydi, yaşça daha küçük çocuklar ona hayranlık duyardı.