Reşat Ören Anlatıyor: İngilizce Nasıl Öğrenilir | Yeni Başlayanlar İçin İngilizce
Bir dili öğrenmeye çalışırken insanların en sık kendilerini sabote edip pes etmelerinin sebebi, gramer ve kurallar karmaşasında ellerinde mantıkla hazırlanmış verimli bir yol haritasının olmamasıdır. Peki, İngilizce öğrenmeye başlarken nereden başlanmalı ve nasıl ilerlenmelidir?
Bu yazımızda Dillendim kanalı kurucusu Reşat Ören, sizin için önerilerini paylaşıyor:
İngilizce Öğrenmeye Nereden Başlanır?
İlk olarak öğrenmek istediğimiz dil ile ana dilimiz arasındaki benzerlikleri ve farkları dikkate almamız gerekir.
Türkçe İngilizceye Yakın Bir Dil Mi?
Türkçe, Türk dil ailesine mensupken İngilizce Cermen dil ailesine, yani Hint-Avrupa dillerine ait bir dildir. Dillerin birbirleriyle direkt olarak bir bağlantının olmaması, anadili Türkçe olanları İngilizce öğrenirken zorlayabiliyor. Öyle ki, anadili Almanca olan biri İngilizceyi çok daha hızlı kavrarken, Hint-Avrupa dillerinden olmayan dilleri konuşan insanlar daha uzun bir yolculukta İngilizcenin mantığını oturtuyorlar. Yapısal olarak en temel farklardan bir tanesi; İngilizcenin, Türkçenin aksine, sondan eklemeli bir dil olmamasıdır. Yani bir cümleye daha fazla bilgi eklemek için Türkçe genellikle kelimelere hece eklemeyi tercih ederken, İngilizce hece eklemektense kelime ekler.
Örneğin:
Dolaptaki ayakkabılarım pahalı. (3 kelime)
My shoes in the wardrobe are expensive. (7 kelime)
İngilizce Yazıldığı Gibi Mi Okunur?
Bir önemli faktör de İngilizcenin fonetik bir dil olmamasıdır. Bu ne demek oluyor? İngilizcenin alfabesine baktığımızda Türkçede olup İngilizcede olmayan harfler arasında ç, ğ, ı, ö, ş, ü harfleri yer alıyor. İngilizcede olup Türkçede olmayan harfler ise q, x, w harfleridir. Bir dilin fonetik olması demek, alfabesindeki harflerin kelime içinde her zaman aynı şekilde telaffuz edilmesi demektir. İngilizce ise fonetik olmaya çok uzak bir dildir.
Örneğin:
city /sɪti/
clown /klaʊn/
chair /tʃeər/
Yukarıdaki örneklerde üç farklı kelimede ‘c’ harfinin üç farklı şekilde telaffuz edildiğini görüyoruz. Bazen harflerin belirli pozisyonlarda belirli sesleri çıkardığını görsek de İngilizcenin telaffuz konusunda oldukça az sayıda kuralları olan bir dil olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bu da demek oluyor ki, daha önce telaffuzunu duymadığımız bir kelimenin okunuşunu bilmemiz için, ana dili İngilizce olan biriyle konuşmamız gerekir. Telaffuz kurallarına veya içgüdümüze dayanarak bilmediğimiz kelimelerin doğru telaffuzlarını bulmak iyi bir yöntem değildir. Bu konuda IPA (International Phonetic Alphabet), yani Uluslararası Fonetik Alfabe, bize yol gösteriyor. Telaffuzunu bilmediğimiz bir kelimeyi sözlükte araştırdığımızda, tıpkı yukarıdaki örnek kelimelerde de gösterdiğimiz gibi, kelimenin yanında parantez içinde fonetik okunuşu yazar. Dolayısıyla, IPA’yı öğrenmek İngilizcemizi geliştirmek için mühim bir faktördür.
İngilizce Farklı Ülkelerde Değişiklikler Gösterebiliyor
İngilizce sadece bir ülkenin resmi dili değil; ABD, İngiltere, Avustralya, Kanada gibi birçok ülkede ana dil olarak öğretilip konuşulan bir dil olduğu için, birbirinden farklı aksan ve ağızlarla konuşulduğunu da unutmamak gerek. Bazen Amerikan ve İngiliz İngilizcesinde aynı yazılan bir kelimenin, iki ülkede farklı telaffuz edildiğini görürüz.
Örneğin: (boş vakit)
İngiltere – leisure /leʒə/
ABD – leisure /liːʒər/
Bazen ise telaffuzu benzer veya aynı da olsa, aynı kelimenin iki ülkede farklı yazılışları olabiliyor.
Örneğin: (alüminyum)
İngiltere – aluminium /æljəmɪniəm/
ABD – aluminum /əluːmɪnəm/
Hatta bazen aynı anlam için iki ülkede iki farklı kelime kullanılıyor.
Örneğin: (kaldırım)
İngiltere – pavement /peɪvmənt/
ABD – sidewalk /saɪdwɔːk/
Fiilleri Öğrenerek Başlamak Hayat Kurtarır
İngilizceye mutlaka şahıs zamirlerini ve en yaygın fiilleri öğrenerek başlayın. Bu şekilde anlatmak istediğiniz şey ne olursa olsun, ilk aşamalarda belki yanlış da olsa, ihtiyaçlarınızı belirtecek bir şekilde kendinizi ifade edebilir, söylediklerinizi mimik ve beden dilinizle destekleyebilirsiniz. Zaten geniş zaman kullanımında (Simple Present) yapısal olarak tek yaptığımız şey, bir şahıs zamirini bir fiilin yalın haliyle birleştirmek.
Örneklendirecek olursak:
I go = Ben giderim
You take = Sen alırsın
He/She/It sleeps (istisna! üçüncü tekil şahısta fiile ‘s’ takısı gelir) = O uyur
We try = Biz deneriz
You fall = Siz düşersiniz
They come = Onlar gelir
Fark ettiyseniz, İngilizcede ‘o’ sözcüğü için üç tane farklı kelimemiz var. He, She ve It. Yani erkekler için o, yani ‘he’. Kadınlar için o, yani ‘she’. Ve hayvanlar ve nesneler için o, yani ‘it’. Ayrıca sen ve siz ayrımı kelime bazında yok, her ikisini de kastedebilen ‘you’ sözcüğü var.
Odak Noktanı Doğru Seç
İlk aşamamızda cümlelerin gramer olarak doğru olmalarıyla çok fazla ilgilenmeyeceğiz. Kendimizi fiilleri şahıs zamirleriyle birlikte kullanmaya alıştırırsak ve mümkün oldukça çok fiil bilirsek, bir noktadan sonra bunları doğru zamanlarda, doğru edatlarla ve kalıplarla birlikte kullanmaya odaklanabiliriz. Bu noktada özellikle şunun altını çizelim. Bir dili öğrenmenin iki farklı yolu vardır: ya oturup gramer çalışarak öğrenirsiniz ya da doğal yoldan tıpkı çocukların yaptığı gibi dinleyerek ve konuşarak edinirsiniz. Her iki yöntem işe yarasa da doğal yoldan dili edinmek çok daha verimlidir ve öğrenen kişinin ‘yapay bir konuşma biçimi’ sergilemesini önler. Bu kesinlikle gramer çalışmanın veya kitap okumanın önemsiz olduğu anlamına gelmez. Yalnız insanların dil öğrenmeye çalışma çabalarındaki odak noktaları çoğu zaman yanlış olduğunu gösterir.
Maruz Kal!
Bu nedenle İngilizce öğrenirken en kısa sürede maksimum verimi almak istiyorsak, mümkün oldukça sık İngilizceye maruz kalmamız gerekir ve duyduklarımızı iyi analiz etmemiz gerekir. Bunu yaparken, duyduklarımızı monitörlememiz büyük önem arz eder. Monitörlemekten kasıt, işittiğimiz kelimeleri, kalıpları, gramer yapıları, telaffuzları kendi bildiklerimizle karşılaştırmak ve bu şekilde ya bildiklerimizi tasdiklemek ya da duyduklarımızla bildiklerimizin örtüşmediğini fark ederek yeni bilgi edinmek. Önemli olan burada kulak verdiğimiz kişinin ana dili İngilizce olması çünkü eğer değilse, İngilizcesi ne kadar iyi olursa olsun, hata yapabilir ve biz monitörlerken bizi yanlış yönlendirebilir.
Pratik Yoksa Gelişim Yok
Bütün her şeyden daha da önemli olarak yapmamız gereken şey ise pratik. Pratik yapmanın öneminin altını ne kadar çizsek azdır. Bilgilerimizi dışa vurarak dilimizi alıştırmıyorsak, edindiklerimiz ham bir bilgi olarak beynimizin bir köşesinde kalır. Tüm filtrelerimizi, yani kaygılarımızı ve endişelerimizi kenara koyarak, konuşmak bizi somut olarak ileriye taşıyacaktır ve konuştukça İngilizce ile ilgili öz güven sahibi olmamızı sağlayacaktır.
Siz de İngilizce pratiği dünyanın dört bir yanında, farklı ülkelerden, şehirlerde, kültürlerde yaşayan, ana dili İngilizce olan eğitmenlerle yapmak isterseniz doğru adres: Cambly!
Dilerseniz seçtiğiniz 1:1 veya grup dersi aboneliğini satın alarak canlı derslere katılın dilerseniz de yapay zeka öğrenme asistanı Cambly AI ile ücretsiz ve sınırsız İngilizce pratik yapın! 😊