Çilem Akar’dan İngilizce Tonlama Tüyoları – İngilizcenin Ritmi
İngilizceyi öğrenirken okuma, yazma, dinleme ve konuşma becerilerimizle ayrı ayrı ilgileniriz. Bu becerilerin yanında İngilizce konuşabilme kabiliyetimizi oldukça iyi gösterebilecek çok önemli bir faktör daha vardır, o da tonlama. Telaffuz ve tonlama İngilizce konuşma becerimizin çok önemli iki parçasıdır. Telaffuza kelime öğrenirken ya da sesli okuma yaparken sürekli değiniyor olsak da, tonlama çok üzerinde durduğumuz bir konu değil ne yazık ki. Buna rağmen İngilizce konuşurken anlaşılabilmemizde oldukça önemli bir rolü vardır. O yüzden bu yazıda size İngilizce konuşurken tonlamayı nasıl yapmamız gerektiğiyle ilgili ipuçları vereceğim.
Bahsedeceğim konsepte birçok eğitmen ve araştırmacı tarafından “İngilizcenin Ritmi” deniyor. Çünkü her dilin olduğu gibi İngilizcenin de kendine has bir ritmi var. Bazen biri bizimle konuşurken bir iki kelimeyi anlamasak bile tonlamasından ne demek istediğini çıkarabiliriz. Bu da demek oluyor ki eğer tonlamamızı kendi dilimizdeki gibi yaparsak, yani Türkçe tonlamasıyla İngilizce konuşursak, karşımızdaki bizi anlamada zorlanabilir. Ayrıca İngilizcenin ritmini bilmek, konuşurken çok daha rahat etmemizi sağlar. Çünkü anlam açısından önemli kelimeleri vurgularız ve geri kalan kelimeleri yutarak söyleriz. Bu da sadece akıcı konuşmamızı sağlamakla kalmaz aynı zamanda karşımızdaki kişinin dikkati dağılmadan bizi dinlemesini sağlar.
Öncelikle kelimelerde vurgu nasıl yapılıyor bundan bahsetmek istiyorum. İki veya daha fazla heceli kelimelerde “stress” yani vurgu bir heceye düşer. Bu hece diğer hecelerden daha vurgulu okunur. Her dilin bu konuda kendine göre bir kuralı vardır. Yıllar önce İspanya’da bir hocam derste bu konunun üzerinde durmuştu. Sınıfta hepimiz farklı ülkelerdendik. Tahtaya İspanyolca “patates” kelimesini yazdı. Kelime “patata”. Hepimizden tek tek sesli bir şekilde bu kelimeyi söylememizi istedi. İspanyollar ve biz Türkler direkt “patata” diye söyledik herhangi bir vurgu koymadan. Ana dili İngilizce olan bir sınıf arkadaşımız ise kelimeyi “pıtAta” şeklinde söyledi. Çünkü İngilizcenin ritmine göre “stress” bu kelimede ikinci heceye düşüyor. Türkçe ve İngilizcedeki tonlamanın farkını bu örnekte görebiliriz aslında. Şimdi birkaç İngilizce kelime ve kelimelerin vurgularına bakabiliriz.
Mesela “certificate /səˈtɪf.ɪ.kət/” kelimesinde stress /tɪ/ hecesindedir, bu yüzden bu hece vurgulu söylenir. Bu da demek oluyor ki bu kelimeyi söylerken düz bir şekilde “certificate” değil, “cerTIficate” demeliyiz. Buna bir örnek daha “tremendous /trɪˈmen.dəs/” kelimesi olabilir. Burada da stress /men/ hecesine düştüğü için bu hece vurgulu söylenir: “treMENdous” gibi. Son olarak “communicate” kelimesinden bahsedebilirim. Özellikle biz Türkçe konuşanlar arasında telaffuzu çok da kolay olmayan bir kelimedir. Ama eğer bu kelimeyi vurguyla okursak işimiz kolaylaşabilir. “Communicate /kəˈmjuː.nɪ.keɪt/” kelimesinde vurgu ikinci hecededir. Yani /mju/ hecesini vurgularız.
İngilizcenin ritmi kelimelerdeki vurgularla kalmıyor tabii, bir de bunun cümle boyutu var. Cümleleri söylerken anlam bakımından önemli olan kelimeler stress alır ve vurgulanarak söylenir, geriye kalan kelimelerin sesleri ise vurgusuz ve yutularak söylenir. Eğer cümleleri stress’e dikkat ederek söylemezsek, düz çizgide gibi konuşuyor oluruz. Bizi dinleyenlerin dikkati dağılabilir ve bazen bizi anlamayabilirler bile. Doğal İngilizce konuşmak istiyorsak vurguya dikkat verip düz çizgi değil, dalgalar halinde cümleler kurmalıyız. Peki bunu nasıl başarabiliriz? Bir örnekle başlayalım.
The police was right about the man.
Bu cümleyi okumaya çalışın. Eğer ana diliniz Türkçeyse ve İngilizce tonlamasına bugüne kadar çok dikkat vermediyseniz muhtemelen kelimeleri tek tek üstünde durarak söyleyeceksiniz. Ama bu hem doğal bir şekilde akıcı konuşmanızı engeller, hem de dışarıdan sizi anlamak çok daha güç olabilir. Ancak eğer tonlamaya dikkat edip stress alan kelimeleri vurgular, geriye kalanını ağzımızı yormadan, neredeyse yutarak söylersek işte orada ritmi yakalamış oluruz.
The police was right about the man.
İşte şimdi oldu! 😊
Peki, hangi kelimeye stress gelir, hangi kelimeye gelmez; nereden bileceğiz? Buna kısa bir cevap olarak şunu söyleyebiliriz: anlam bakımından önemli olan kelimeleri vurgulu söyleriz, geri kalanını yuvarlarız ya da yutarız. Eğer bu kısa açıklama yine de sizi tatmin etmediyse, örnekleriyle detaylıca cümlede stress’i nasıl bulabileceğinizi gösterebilirim.
Cümlelerde stress alan kelimelerin başında “content words” gelir. Content words dediğimiz kelimeler de isimler, fiiller, sıfatlar ve zarflardır.
Her friends were from Italy.
Gördüğünüz gibi yukarıdaki cümlede “friends” ve “Italy” stress almış çünkü ikisi de isim. Bu cümleyi okurken bu kelimeleri tam sesleriyle söyleriz ancak geri kalan kelimelerin seslerini yuvarlarız ya da yutarız.
I think we should give it a shot.
“think” ve “give” fiil oldukları için stress alıyorlar, “shot” da yine isim olduğu için.
Cümlelerde vurgulanması gereken diğer kelimeler de “function words”tür. Bu kelimeler de “question words” yani “when, what, why, how” gibi soru kelimeleri ve “negatives” yani “didn’t, don’t, can’t, never, no” olumsuz kelimeleridir. Tüm bunlar anlam açısından oldukça önemli oldukları için vurgulanırlar.
What is your name?
Why are you here?
How is that possible?
Yukarıdaki cümlelerde gördüğünüz gibi, soru kelimeleri stress alırlar. Aşağıda da negatif kelimeleri cümle içerisinde gösteriyor olacağım.
You don’t have to do it.
I didn’t say I wasn’t gonna come.
I’ve never been in China.
Son olarak “demonstratives” dediğimiz işaret bildiren kelimeler de cümleler içerisinde stress alırlar. Bu kelimeler de genel olarak “this, that, these, those”dur.
I’ve grown up in this house.
We’re gonna go that way.
These are the most beautiful flowers.
Are you gonna buy those?
Cümlelerde stress alan kelime türleri bunlardı. Geriye de stress almayan, vurgulamadan, yuvarlayarak ve yutarak söylenen kelime türleri kalıyor.
Bunlardan ilki “to be” fiili. Cümlelerde –eğer özellikle vurgulamak istediğimiz bir durum yoksa- “am, is, are” vurgulanmadan söylenir.
What are you doing?
She’s gonna tell me later.
I was gonna ask but I couldn’t find you.
Stress almayan diğer kelime türleri de şu şekilde:
Prepositions:
I’ll take the girls to the beach.
We’ll start from here.
He’s gonna come at 9.
Articles:
I’m gonna take a shower.
You don’t have to take an umbrella.
Pronouns:
I should call him.
Tell her that I love her.
It’s his birthday.
Conjunctions:
Call me and I’ll be there.
But I know it’s a mistake.
These flowers are for you.
Modals:
I know that I can do it.
You should have seen her face.
If he knew, he would tell me.
Helping verbs:
She had been working there before she moved.
This will be the last time.
He has finished his work.
Burada öğrendiklerinizi hemen şimdi ana dili İngilizce olan bir eğitmen ile deneyebilir ve pratiğe dökebilirsiniz. Bunun için Cambly’ye kaydolun. İngilizcenin ritmini ilk fark ettiğimde ve uyguladığımda akıcı konuşabilmeme katkı sağladığını açık bir şekilde gördüm. Umarım bu yazı sizin de fark etmenizi sağlar! 😊
Ayrıca İngilizce tonlama ile ilgili videolarımın linkini aşağıya bırakıyorum, buradan izleyebilirsiniz.
1- İNGİLİZCENİN RİTMİ! 🎶 Native Gibi Konuşmak | Aksan Yapabilmenin Sırrı, Telaffuz Nasıl Düzeltilir
2 – Native Gibi İngilizce Konuşmak 🤠 | İngilizce Tonlama Tüyoları📋
Çilem Akar kim onu bir söyleseydiniz önce…
Merhaba. Çilem Akar İngilizce öğretmeni olan bir Youtube içerik üreticisidir.
Yorum yazmaktan daha kolay ve hızlı bir seçenek: Google.
kendisi esasen akademisyendir. youtube’da ingilizce üzerine videolar çekiyor. hatırı sayılır takipçisi var.
Hola! I’ve been reading your web site for a long time now and finally got
the bravery to ggo ahead and give you a shout out from Houston Tx!
Justt wanted to saay keep up the excellent work!
my blog post :: my blog