M ile Başlayan Phrasal Verbler (Deyimsel Fiiller)
Bir phrasal verb yazısıyla daha karşınızdayız! Bugünkü harfimiz: M. Farklı anlamları ve örnek kullanımlarıyla birlikte M harfiyle başlayan phrasal verbleri (deyimsel fiiller) inceleyeceğiz.
Peki phrasal verb nedir, nasıl kullanılır? Kaçıranlar ve ilk kez gelenler için, kısaca anlatalım. Bir fiilin zarf, edat veya aynı anda ikisiyle bir araya gelerek oluşturduğu farklı anlamlı kelime öbeğine phrasal verb ya da deyimsel fiil denir. İngilizcede on binlerce phrasal verb bulunur. Phrasal verbler dil kullanımını zenginleştirip anlam derinliği kazandırırlar ve özellikle gündelik konuşma dilinde çok sık kullanılırlar. Phrasal verbleri oluşturan kelimelerin anlamlarına tek tek bakarak bütünün anlamını çıkarmek genellikle mümkün değildir, bu yüzden bütün halinde kullanımlarına bakmak gerekir.
Bu yazıda M ile başlayan phrasal verblere örnek cümlelerle beraber yer verdik. Henüz okumadıysanız serinin önceki yazılarına da mutlaka göz atmayı unutmayın! Şimdiden keyifli okumalar ve iyi öğrenmeler dileriz 🙂
Make do
- Accept something because there’s no alternative / İdare etmek
We can’t afford to buy a coat, you have to make do with your old one. / Palto alacak paramız yok, eskisiyle idare etmek zorundasın.
Make for
- Move in a certain direction / Bir yere doğru gitmek, yönelmek
She picked up her umbrella and made for the door. / Şemsiyesini aldı ve kapıya yöneldi.
Make it
- Arrive, get a result, succeed / Bir yere veya bir şeye ulaşmayı başarmak
They liked her so much, she made it to the finals! / Onu çok beğendiler, finallere kaldı!
I’m so glad you made it to the party. / Partiye gelebildiğine çok sevindim.
Make of
- Understand, make sense of something / Anlamak, anlam vermek
I don’t know what to make of his weird behavior. / Onun tuhaf davranışlarından ne anlamalıyım bilmiyorum.
- Use a chance or a talent to achieve success / Bir şansı veya yeteneği başarmak için kullanmak, değerlendirmek
This could be a great chance, depending on what you make of it. / Bu nasıl değerlendirdiğine göre çok iyi bir şans olabilir.
Make up
- Invent a story or think of an explanation / Bir hikaye veya bahane uydurmak
I was late to school again and had to make up an excuse. / Yine okula geç kaldım ve bir bahane uydurmak zorunda kaldım.
- Become friends again after having an argument / Tekrar barışmak
They always make up, even after big fights. / Her zaman barışırlar, büyük kavgalardan sonra bile.
- Compensate for missing something or doing it wrong / Bir eksik ya da hatayı telafi etmek
I’m sorry I can’t come, but I will make it up to you. / Üzgünüm, gelemiyorum, ama telafi edeceğim.
- Compose or constitute a whole / Bir bütünü oluşturmak, parçası olmak
Women make up 70% of the staff. / Kadınlar kadronun %70’ini oluşturuyor.
Meet up
- Arrange to meet someone / Biriyle ayarlayarak buluşmak
We agreed to meet up for lunch at 1 pm. / Saat 1’de öğle yemeği için buluşmaya karar verdik.
Meet with
- Get a certain reaction or response
Her new novel was met with excitement by the public. / Yeni romanı kamuoyu tarafından heyecanla karşılandı.
Mess around
- Idly spend time, behave in a silly way, play with something / Aylak aylak vakit geçirmek, saçma davranmak, bir şeyle oynamak, oyalanmak
I like messing around with different types of paint. / Farklı türden boyalarla oynamayı seviyorum.
Mom told me to stop messing around and find a job. / Annem aylak aylak dolanmayı bırakıp iş bulmamı söyledi.
- Treat someone badly, not take them seriously / Birine kötü davranmak, ciddiye almamak, oynamak
If you don’t want to be together, stop messing around with me. / Beraber olmak istemiyorsan benimle oynamayı bırak.
Mess up
- Ruin, fail, spoil / Mahvetmek, başarısız olmak, bozmak
I messed up my relationship with her. / Onunla ilişkimi mahvettim.
- Make something untidy, unclean / Kirletmek, dağıtmak
The little girl messed up the kitchen. / Küçük kız mutfağı dağıttı.
- Cause mental, physical, emotional problems / Mental, fiziksel, duygusal problemlere yol açmak, yıpratmak
The divorce messed up both of them. / Boşanma süreci ikisini de yıprattı.
Mistake for
- Confuse something with another thing / Karıştırmak, bir şeyi başka bir şey zannetmek
I always mistake arugula for spinach, they look so similar. / Rokayı hep ıspanak sanıyorum, birbirlerine çok benziyorlar.
Mix up
- Confuse two things, forget which is which / İki şeyi birbirine karışmak
Everyone mixes up their names because they look alike. / Birbirlerine benzedikleri için herkes ikisinin ismini karıştırıyor.
- Put different kinds of things together / Farklı şeyleri birbirine karıştırmak, bir araya getirmek
Who mixed up the white laundry with colored laundry? / Beyaz çamaşırlarla renkli çamaşırları kim karıştırdı?
Mope around
- Move around being miserable and sad / Üzgün gezinmek, canı sıkkın olmak
He needs to stop moping around and start working. / Üzgün üzgün dolaşmayı bırakıp çalışmaya başlaması lazım.
Move on
- Stop doing something and start doing another / Bir şeyi yapmayı bırakıp başka bir şeye başlamak
Let’s move on and discuss the other topic. / Hadi, bunu geçelim ve diğer konuyu tartışalım.
- Leave something behind / Bir şeyi geride bırakmak, aşmak
They broke up a month ago, but she has already moved on. / Bir ay önce ayrıldılar ama o çoktan aştı.
Move out
- Leave the place you’re living in, move to another place / Bir yerden taşınmak
I moved out of my family home at 18 to study in a different city. / 18 yaşında başka bir şehirde okumak için aile evinden taşındım.